Rüzgar Çıksa da....



Bir rüzgar çıksa da artık dağıtsa şu koca kalabalığı…
Omuzlarımın üzerinden çenemin altına kadar uzanmış kalın damarlarım,daha ne kadar gerili durabilir?beynimin,taa ayak ucu damarlarıma kadar pompaladığı hırs,acı suyunun burukluğuna kaç yıl dayanabilirim?
Düşünebildiğime göre hidrojen bombası benim yanımda ne kadar tesirlidir?öldürmek mi önemli olan oldurmak mı?bizim malımız olan kalabalıklar bizim olarak kalmalı.
Ucuz değiliz ki!Ucuz değiliz her pazar tezgahında tezgah üzerine çıkarılalım…
Ki,kendini çok yıllar önce alemleri fethetmiş gerçeğin kölesi olarak kabullenmiş…Kabullendiği günden beride,efendi olmuş dünyaya…Şimdi?Şerefli efendilikten,iğrenç kölelerin kölesi olmaya…İşte o istikamete doğru dolu dizgin bir gidiş…Bu gidişi daha ne kadar seyredebilirim?Sabır ya katlanmak ya bunu adı…
Katlanıyorum başlangıçlara ve sonuçlara
Bu ne zevktir ki insanı düşünce kazanlarına atar.tekrar tekrar…
Zemine döşenmiş mayınları topluyorum
Her birini avuçladığımda yeni yaşamlar kök salıyor gökyüzüne.
Gökyüzüyse o zaman..hadi serüvenlere kapılmış bir kabile olalım.Denizler bizim olsun kıtalar basılmamış ayakların.güneş yaksın tenimizi ellerimiz olsun küreklere asılan her defasında tutkuyla.Ordular olmasın hakimiyetimizde.ben’i biz yapalım hadi…
Yağmur damlaları kadar özgürüz aslında.
Boş bir dans pisti ve gökyüzünden ağaç yapraklarına uzanan merdivenler…
Ey ağaçlar ey ayaklı dünyalar!
Nedir istediğiniz?nedir bu gece bekçiliğiniz?suskunluk her defasında bozuyor zemini
.hadi uzatın bir dalda gökyüzünü renklendirelim.hadi uzatın bir dalda dibe inelim en dibe.
Kuytuda kalmışları çıkaralım deliklerinden.kuytuya çekilen görse de kimin geldiğini,gelen göremez ki nereye geldiğini.tarifini etsem de kıvamını tutturamazsın diyen ukala bir tavır farzet bunu.Beklide bir gazete parçası yada bir hikaye..
Belki bir şemsiye ıslanmaman için,yada belki bir saç tokası.
Farkında değilsin beklide bir fincan kahvedir aç karnınla yudumladığın.
Saçmalarken belki gözüne takılandır.belki evinizin çatısıdır su akıtan.
Yada gökyüzünde gözüne takılan bir kuştur.
Gözyaşların olmuştur beklide…
Yakınında olup ta göremediğindir.ne kadar bağırsan da,mırıldansan da beklide o şarkı değildir.
Yada sensindir o şarkı,göremediklerinle birlikte.gökyüzünde bir kuşsundur!uzaktan hiçbirşeyi seçemeyen ve algılayamayan olmuşundur artık…
Belki belki belki…
Sensindir insanları şemsiye altlarına sokan ıslanmamaları için,sensindir bir hikaye,bir gazete…
***************************************************
******************************
******************
**********
****
*
Çekt Çektiğim her soluğun her anın rengi yeşil. . .
Tırtılın inadı yaprağın yeşilini bitirir. ama tırtıl kendi ölümüne gidecek bu yolu seçmez.
O küçücük dünyasında kendi sonunu verir. Ve başını kaldırınca göğü, maviyi görür.
O son çizgide buluşu mavinin-yeşilin.
Uçsuz bucaksız ovaların, denizlerin ve dağların, alabildiğine uzanan çayırların, başakların ve güneşin gölgesinde kocaman bir ömrün bir anlık soluyuşu ne kadar değerli ve ne kadar istenesi bir durum.
Ama özlemi çekilen o anlar ve günler tırtılın yaprak yorgunluğuna yenilmemeli.Kabuğundan çıkan böceğin ipeğe dönüşmesi gibidir "ölüm" yada kendini ateşten sakınmayan pervane gibi yakıcıdır "hayat"
olması gereken ile olanın savaşı. . ............................................................................................................................................................................................
Biz nasıl olsa bir yerde ıslanabileceğimiz yağmur damlaları bulacağız
Olmadı biz yağmur olup yağacağız.
Bırakalım ve seyre dalalım akşam üstü gölgelerini'Tıpkı sağda solda, şurda burda...
Otururken bir masa başında
ya da tanıdık tanımadık sokaklarda yürürken...
Bitirirken ya da yenisini alırken hayallerimizin...
Gündoğumlarını hiç beklemedik ama varsın doğsun yeni gün...
Bu demektirki yeni bir akşam üzeri bekliyor bizi...
Bırak aksın şarkı...
Senin, benim ve çizgi roman kahramanlarının gerçekte yaşadığına inananlar için...
Moqui - Eli kalem tutan Şipşakçı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder